ÖLÜMDÜM
Kılıç kuşanmış atlılar önde. Onlar savaş alanında ilerlerken okçular arkadan destek vereceklerdi. Ben ise tekrar tekrar uzaklara atılmış, toplanmış bu güne hazırlanmış ucu zehirli kesin ölümdüm.
Bismillah!
Geriliyorum. Az sonra birini öldürecektim. Gurup tüm kızıllığıyla üstümüzde duruyor, yerdeki kan birikintilerinin yansıması gibi. Akşam olmak üzere..
Ya Allah!
Alt kızıl üstü kızıl hedefe doğru yol alıyorum. Cılız rüzgar dengemi biraz sarssa da vadinin alt kısmında sıralanmış atlıların üstünden ilerliyorum.
Ateşkesi bitirecek bir oktum. Ya da karşıdan gelen şu atlı sürüsü benden önce bitirmişti bile. Metal yığınlarla kaplanmış insanlar, atlar insanlar.. Nasıl bir hazırlıktı bu? Kafaları, gövdeleri, kolları, bacakları zırhlanmış.
Ölümden bu kadar korkarken öldürmeye giden insanlar…
Hedefe doğru yaklaşıyordum, atlılara doğru ilerlerken. Yaklaşıyordum da görevim tamamlandığında bana ne olacaktı, bu düzen içinde? Yıllar sonra dedemi öldüren bu diye evlerinde mi saklarlardı? Ya da atalarımızı bu oklarla öldürdüler de alamadılar şu topraklarımızı deyip müzeye mi kaldırırlardı?
Her ne olursa olsun ben ölümdüm.
Çok daha yaklaşıyorum. Savaş alanında bir çocuk…
Gözlerinden tanıyorum çocuğu. Yetişkin gibi o zırhların içinde dursa da tanımıştım bu küçük askeri. Bunun oyun olmadığını biliyordu ama gözünü bile kırpmıyordu. Beni hissediyor, korkmuyordu.
O acı inlemeyle göğsünden içeriye girdiğimde kafasını kaldırıp gökyüzüne bir süre bakıyor. Atından düştü ve son kuvvetiyle beni tutuyordu. Hâlâ umudu olan bir çocuktu, ama ben kesin ölümdüm.